6 Şubat depremleri 10 ilimizde büyük bir felakete dönüştü. Resmi açıklamalara göre, bugün itibariyle 45.089 kişi hayatını kaybetti. Enkaz altında kalan, erişilemeyen binlerce yurttaş olduğu biliniyor. Depremde ölen hayvanlara dair ise hala net bilgiye sahip değiliz.
Bir doğa olayının toplumsal felaketle sonuçlanmasının nedeni “kader planı” değil, rant planıdır. Ülkemizin bir deprem bölgesinde yer aldığını biliyoruz. Ülkemizin her il ve ilçe merkezinin imar planlarının olduğunu ve bu imar planları yapılmadan önce planlanacak alanların yer bilimsel etüt raporlarının hazırlanması gerektiğini biliyoruz. Ülkemizde inşaat ruhsatı alınarak yapılan her bir binanın oturduğu alanda inşaat öncesinde zemin ve temel etüdü yapılması gerektiğini biliyoruz.
Tüm bu bildiklerimize rağmen doğa olaylarının afete, felakete dönüşmesi bilimsel, ekolojik ilkelere, toplumsal yarara göre değil, kâr ve ranta göre davranılmasının sonucudur. Yaşam alanlarımızın bir sınıfa, birkaç şirkete sermaye birikim alanı haline getirilmesinın sonucudur.
Şimdi bir kez daha aynı mantıkla hazırlanan 126 sayılı Kararname ile depremde yıkılan kentler yeniden inşa edilmek isteniyor.
126 sayılı Kararname ile:
1- Kentlerin inşası ile ilgili yetkiler tek bir elde merkezileştirilerek Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na veriliyor.
2- Yürütülen işlemlere itiraz edilemeyecek, sürece halk katılımı hiçbir şekilde sağlanmayacak, yargısal denetim engellenecek, yargı devre dışı bırakılacak.
3- Kurum görüşleri, detaylı analizler gibi planlama çalışmasına altlık olacak veriler olmaksızın yapılan yer seçimleriyle yeni afetlere, felaketlere zemin hazırlanacak.
4- Kararnamede, geçici veya kesin iskân alanlarının fay hattına mesafesi, zemin elverişliliği ve yerleşim merkezine yakınlığı gibi kriterler gözetilerek belirleneceği belirtiliyor. Bu, kentleşmeyi ve kentsel yaşamı sadece yer bilimsel verilere bağlı kurgulanacak bir olgu olarak gören sığ ve akıl dışı yaklaşımdır. Kentsel aidiyet, kent kimliği, toplumsal olarak inşa edilmiş bellek mekanlar gibi tarihsel, kültürel olgular yok sayılıyor. Kır-kent ilişkisini, sosyal yaşamı, kent kültürünü, kent ekonomisini ve yöre halkının tüm gereksinimlerini kapsamlı bir biçimde ele alan bütüncül bir planlama sürecini dışlamaktadır.
5- Deprem bölgesindeki tüm illerde orman ve mera alanları herhangi bir engelle karşılaşılmadan yapılaşmaya açılabilecek. Çoğunlukla tarım faaliyetiyle geçinen yurttaşların geçim kaynağı olan doğal alanlar da betona boğulacak. Su havzalarında, korunan alanlarda, tarım alanlarında iskân olmayacağı gibi kriterleri ve taşlık, kayalık, verimsiz ormanlar gibi biyolojik çeşitlilik için son derece önemli habitatları top yekûn yok sayıyor.
6- Halkın dahil olmadığı, üstten, merkezi bir karar alma süreciyle üretilen tip proje bina yığınları üretilip bir kez daha yıkıma uğrayacak.
7- Planlamayı devre dışı bırakan, mülkiyet hakkına sınırlamalar getiren, alelacele kararlarla yaşam alanları, doğal ve kültürel varlıklar telafisi mümkün olamayacak derecede tahribata uğratacak.
İktidarın depremi bahane ederek başlattığı sermaye birikim hamlesi yeni bir emek, ekoloji ve kültürel kırım hamlesidir. İktidarın, besleyip büyüttüğü inşaat sermayesi ile birlikte aceleci bir enkaz kaldırma çalışmaları asbest başta olmak üzere çok sayıda kimyasal yaşamı tümden tehdit ederek ekolojik kırımı büyütmektedir. Kararname ile yıllardır kentlerimizin, vadilerin, meraların, sulak alanların, parkların, koruların, deprem toplanma noktalarının sermayenin talanı için “kentsel dönüşüm projeleri”ne peşkeş çekilmemesi amacıyla mücadele verenlerin hedef gösterilmeye başlanması bu nedenle çok manidardır.
126. Kararname’nin talancı ve rantçı anlayışı, başka şehirlerde de görmeye devam ettiğimiz, kentleşme ve konut sorunumuzu yeniden üretmekten, başka afetleri ve acıları yeniden yaşatmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
Çağrımızdır
Mecliste grubu bulunan muhalefet partilerine, Anayasa’ya ve kanunlara açık aykırılıklar içeren bu kararnamenin iptal edilmesi için hızla Anayasa Mahkemesi’ne taşıma çağrısında bulunuyoruz.
Bu kadar hukuksuzluk, pervasızlık ve umursamazlığa karşı emek, ekoloji ve kent hakları için mücadele eden tüm demokratik örgütler, partiler birleşik mücadeleyi büyütmelidir.
Herkesi birleşik mücadeleye çağırıyoruz!
Adana Ekoloji Platformu
Artur Çevre Platformu
Bakırtepe Çevre Platformu
Büyük Menderes İnisiyatifi
Çekerek Irmağı Özgür Akacak Platformu
Disk/Dev Yapı-İş
Divriği Yaşam ve Doğa Platformu
Ekoloji Birliği
Gaia Dergi
İklim Adaleti Koalisyonu
Kuşadası Çevre Platformu
Mezopotamya Ekoloji Hareketi
Muğla Çevre Platformu
Munzur Çevre Derneği
Polen Ekoloji Kolektifi
Samandağ RES Karşıtı Mücadele
Turgutlu İşçi Hakları Derneği Ekoloji Komisyonu
Umut-Sen
Validebağ Gönüllüleri
Van Çevre Tarihi Eserleri Koruma Araştırma Ve Geliştirme Derneği
Yeryüzü Ekoloji Kolektifi
Yeşil Sol İklim Krizi Çalışma Grubu
Yeşilırmak Çevre Platformu